Belki de başlık, 'Bir Günlük Seçimin Bir Ömürlük Geçime Etkileri,' şeklinde sosyolojik bir serancam analizi de olabilirdi.
14 Mayıs 2023, Cumhurbaşkanlığı ve Millet Vekilliği seçimleri yaklaştıkça, seçim söylemleri daha bir çirkinleşiyor, seçim balonları daha bir şişiyor, seçim rüzgarları daha bir kararak kaplıyor gökyüzümüzü...
İstisnalar bir yana, özellikle ana omurgalı, iri cüsseli siyâsi aktörlerin bir ortak paydası var bu ucube yarışta.
Makyavelist tolera ve makyavelist hissilik...
Ne pahasına olursa olsun kazanmak, ama sâdece kazanmak.
ARAÇLAR AMAÇ OLDU...
Bu seçimler, çoktan araç olmaktan çıkmış amaç olmuş maalesef.
Niyetleri Allah bilir ama, zâhir o ki, zâhit'lerin yönetiminde at koşturan iki iri blokta da, rüzgârlar çok ve ters yönlü esiyor, tartılar arızalanmış, ayarlar bozulmuş, netlik ve nitelikler kaybolmuş, hesaplar ve çokluklar revaçta.
Allah korkusu, kul korkusunun gerisine düşmüş.
Rahman'ın boyasından silkinip, şeytanın boyasıyla boyanır olmuş insanlar.
Kendine, devletine ve milletine olan güven, emperyâl korkulara, terörist beyanlara yem ediliyor habire.
Medeniliğin ve demokratlığın, nezâketin, asâletin ve zarâfetin bereketini hak etmekten ne kadar da uzağız.
Yönü ve önü Avrupa'ya dönük, arkası ve ortası tipik Ortadoğu ülkesi, bedevi bir toplum, bir kabile devletiyiz sanki.
Din, diyanet, milliyetçilik, teröristlik, iş birlikçilik, vatan severlik, vatan hainliği, dava, beka, vefâ, vefasızlık, kahramanlık, kafirlik, mahallecilik, münafıklık ... siyâset pazarında haraç mezat satışta, kapış kapış.
Yeni bir din/dinsizler savaşı, üçüncü bir cihan harbi teraneleri ayyuka tırmanıyor.
Bu kadim devletin, bu dualı, çileli kahraman milletin, meğer bir seçimlik kaderi varmış öyle mi?
Bu akıl tutulması noktasına nasıl gelindi, ne ara getirildi birden bu asil millet?
Bir millet bundan daha öte nasıl bölünebilir, bu nasıl bir korku iklimi yaratmak.
Öylesine, akli ve kalbi bir ikileme sevk ediliyor ki seçmenler...
İKİ UÇ ARASINDA TEREDDÜT TELÂŞI.
6 artı 1 li, sözde Millet İttifak'ının, karmaşık, çelişkili, pazarlıklı, güven vermeyen dokusunu, tehdit ve tehlike salan rövanşist kokusunu, ilke ve nitelik katliamlarını, şer cepheleri ve terör şebekelerinde ki sevinci fark ettikçe Cumhur İttifakına yaklaşıyor insanlar.
Cumhur İttifakı'nın, kazanımları koruyalım mottosuna rağmen, ahlâk, adâlet, ilke, nitelik, vicdan ve sofraları acıtan, ayrıştırıcı, çirkin hata ve gafletlerini gördükçe, millet adını gasp eden 6 artı 1li, Millet İttifak'ına yaklaşıyor seçmen.
Birlik, dirlik ve berâberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde, millet olma bilincimiz bulandı, kalplerimiz, gönüllerimiz, yüreklerimiz şerha şerha yarıldı, dillerimiz bozuldu, centilmenlik ve nezâketlerimiz kayboldu.
Şahsi ve hükmi, kutsallarımız, kırmızı çizgilerimiz, istismar, alay, pazar ve pazarlama malzemesi oldu neredeyse.
Sosyâl zümreler, camiler, ibadetler, seccadeler, dilekler ve dualar üzerinden hayasızca verilen bir savaş.
İki kıbleli beynamaz gibi kaldı vatandaş.
Kırk katır mı, kırk satır mı dercesine âdetâ.
Hangi yöne yönelse, öbür yanda kimi özlemleri yetim kaldı belki de...
İki yanı kirletilmiş bir deyneği tutmak zorundamıydı insanlar?
SUÇ KİMİN?
Tamam anladık ve kabül ediyoruz; içimizde ki gafil kimi meşrepler, bir takım kadir kıymet bilmezler, art niyetli, aç ve azgın dış devletler, her biri bir maşa olan, sinsi ve fitne odaklar suçun önemli yüzdeliğine sâhipler.
Peki, yirmi yıldır tercih edilen dil, yol, yöntem ve uygulamalarla devleti partileştirmenin, vesayete el değiştirmenin, yönetimi şahsileştirmenin, çalışma adına çalmaları mübahlaştırmanın, mahalleyi güçlendirmek adına adâleti örselemenin, haksızlıkları pişkince savunmanın, ahlâkı yasallığa kurban etmenin, itibârı korumak adına kamu israfını çıldırtmanın, kara delikleri genişletmenin ve bütün bunların yanında hesap sorulmazlığın, gereği ve delili neydi ki, suç dağılımında yüzdeliğe hiç girmez?
DEĞER MİYDİ?
Övündüğümüz kazanımların büyüklüğü, kul hakkını incitmeye, adâlet terâzisinin ayarlarını bozmaya değer miydi?
Kırılan güven dallarını tutmak istemeyen ellere, ahlâk ve adâlet mağduru gönüllere, kim, hangi hakla ve haklılıkla, hangi vicdanla, hangi cesâretle intizar edebilir artık?
Varlığı, şaibeli ve şüpheli, rüşvet yapılı, çirkin pazarlıklı, irâdesi emperyâl irâdelere ram olan, travmatik bir masanın özürlü çocuğu, adı gasplı, altı artı 1 li ittifaktan korkanlara kim hangi hakla, hangi vicdanla, ve hangi cesaretle bize güvenin diyebilir ki?
'İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme Allah'ım.' dilek ve duaları karşılıksız mı kalır?
Cumhuriyet Türkiyesi'nin varlık nedeni, Kuvay-ı Milliye ruhu var oldukça, maddi ve manevi hayat damarlarımız kurumadıkça; Ergenekon'lardan çıkan, Çanakkale boğazını haçlılara geçilmez kılan, Anadolu'nun yaralı, çileli ama, mübarek bağrından külleri arasından yeni bir Cumhuriyet olarak doğan, Büyük Türk Milleti çâresiz ve sâhipsiz değildir biiznillah.