
Aylardır konuşulan Rusya-Ukrayna gerginliği kalabalık laf gürültüsünden sonra; top ve savaş uçağı gürültüleriyle savaşa dönüştü. Artık Rusya ve Ukrayna fiilen savaş halindeler. Yaşanan bu durumun kaçınılmaz olacağı tarihsel bir gerçekti. Çünkü ne Rusya eski çarlık Rusya’sının tarihi emellerinden vazgeçmiş, ne de emperyalizm ya da kapitalizm sömürü ve yayılmacı sevdasından vazgeçmiş değil.
NATO her ne kadar bir savunma paktı gibi gözükse de maalesef, ABD’nin politikalarının uygulandığı, ABD’nin payandası gibi hareket eden bir kuruluş halindedir. Gelişmeler onu gösteriyor ki; Rusya-Ukrayna savaşı bu aşamada durdurulmazsa şayet; başta Çin gibi güçlü devletlerinde müdahil olabileceği bir süreç 3. Dünya Savaşının başlangıcı olacaktır mafazanAllah! (……)
Savaşların aslında kazananı yoktur. Çünkü taraflar “barış için savaşırlar!..”
-Savaş her zaman bir felakettir. “Savaş kararını masa başında politikacılar alır, cephede yoksullar ölür.” Savaşın en büyük kazananı silah fabrikalarıdır.
-Savaş kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmaz. Ama neticede kimin güçsüz olduğuna karar verir.
-Barışta oğullar-babalarını, savaşta ise babalar-oğullarını gömerler.
-Bu dünya, bu zihniyetle yönetilmeye devam ederse eğer, bir gün silah tüccarlarına
kalacaktır. Çünkü insanlar birbirlerini mütemadiyen öldürmekle meşgul. Bu hayatta yaşamaya devam edeceksek şayet “ASLA SAVAŞA GİRME!”
Shakespeare “Savaş cehennemin oğludur.”der. Savaşta mazlumlar ölür, politikacılar konuşur.
Yukarıda savaşla ilgili birkaç olumsuz görüşü dile getirdikten sonra gelelim Ukrayna-Rusya savaşına. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın, Anadolu yarım adasının jeo-stratejik, jeo-politik konumu asırlardır hep önem arz etmiş, bu topraklar her dönem emperyal güçlerin iştahını kabartmış, dolayısıyla ele geçirilmek için sayısız savaşlar yaşamış, bu uğurda milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Napolyon “Dünyayı fethetseydim eğer, İstanbul’u başkent yapardım” şeklinde konuşarak asıl gizli emelini ortaya koyuyor, İstanbul’un önemini açık beyan dile getirmiş oluyordu. Kısacası bu topraklarda yaşamak her dönem için pahalı olmuş, bedel istemiştir. Ecdadımız da bu bedeli kanlarıyla, canlarıyla ödeyerekten bizlere vatan eylemişlerdir. Malazgirt, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar yani verdiğimiz Kurtuluş Harbimiz, ödenen bir bedelin en önemli, en ağır hesaplarındandır.
Rusya-Ukrayna savaşından tüm dünya sosyal-ekonomik ve askeri yönden elbette etkilenecek. En fazla etki alanına girecek ülke ise Türkiye olacaktır. Çünkü bir boğazlar, Karadeniz gerçeği ve bu iki ülke ile olan ekonomik, askeri iş birlikteliklerimiz bir realitedir. Savaşın sonucu ne olursa olsun Türkiye büyük zarar görecektir.
Rusya’dan aldığımız S-400’ler başta olmak üzere, silah ve sanayi alanında, tarım sektöründe Rusya’ya olan ihracat ve ithalat bağımlılığımız, narenciye, domates, biber vs. en büyük pazarımız olması, dünyanın en önemli temel gıda ürünü olan buğday ihtiyacımızı buradan karşılamamız, enerji kaynaklarında doğalgaz ve akaryakıt ihtiyacımızın çok önemli bir kısmını Rusya’dan tedarik ediyor olmamız. Turizm sektöründe de ülkemize en fazla turist gönderen birinci ülke olması yanında Ukrayna ile de silah ve sanayi alanında yürüttüğümüz önemli işbirliği yanında, Karadeniz ve Kafkaslar üzerinde mutabık kaldığımız müttefikliğimiz söz konusu. Ayrıca turizm alanında da ülkemize turist gönderen 3. Büyük ülkedir.
Kısacası bu savaşta taraf olmak gibi bir lüksümüz yok!..
Ülke olarak öyle bir pozisyondayız ki; alacağımız bir karar;
Sanki 3. Dünya Savaşının çıkmasının ya da engellenmesine sebep teşkil edecek kadar önemli.
Boğazların önemi, Karadeniz’in bu savaştaki ehemmiyeti bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Montrö anlaşmasının son gelişmelerden sonra ne kadar doğru ve isabetli bir mutabakat olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bu aşamada Türkiye olarak ne yapmalıyız?
Kanaatimce;
Asla bu savaşın taraftarı olmamalıyız.
Bu savaşın en büyük kaybeden ülkelerinden birisi biz olabiliriz.
Bu savaşın engellenmesi için her türlü politik, diplomatik yolları barışı zorlamalıyız.
Ülkemizin içinde yaşadığı ekonomik buhranın, savaş sebebiyle de oluşacak daha büyük krizleri kaldırması mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla bu yönden de savaşın engellenmesi elzemdir.
NATO üyesi olmamız hasebiyle, yeniden “bir Kore vakası” yaşamamamız, NATO’nun emir eri pozisyonuna girmememiz gerekmektedir.
Başta Amerika olmak üzere batılı güçler NATO kanalıyla müttefikliğimizi ve sadakatimizi sınama yoluna gidebilirler. Bunun için gerekli cevabı tedbirlerimizi hazırlamalıyız.
Ukrayna’nın her ne kadar bir NATO ülkesi olmamasına rağmen; (NATO Üyeliği tartışılan) NATO’nun müttefiki konumunda ülke gösterilmeye çalışılması söz konusu paktın Ukrayna üzerinde bir hak iddia etmeye çalıştığının göstergesidir. Yani tıpkı Kore savaşında olduğu gibi bu sebeple Türkiye’nin bu savaşa müdahil edilmesine sebep göstermeye çalışılacaktır.
Rusya bulunduğu konum gereği Ukrayna’nın hiçbir zaman NATO üyeliğini kabullenmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü NATO üyesi bir ülkeyle komşu olmak, ABD ile komşu olmak manasına geleceği, bir varlık ve beka davasına dönüşeceği gerçeği unutulmamalıdır.
Rusya-Ukrayna savaşının ülkemiz ve dünya açısından doğuracağı olumsuz sonuçları daha çoğaltabiliriz. Onun için idarecilerimizin sağduyuyla, ortak akılla hareket etmesi mecburiyeti vardır.
Öyle bir süreç yaşıyoruz ki; sanki bıçak sırtı bir zaman dilimi. Öyle bir karar alınmalı ki; bu karar bu savaşı engellesin. Bu karar öyle büyük bir karar ki;
Bir tek şahsın, sadece hükümetin alacağı bir karar değil, ortak bir konsensüs gerekmektedir. Onun için TBMM biran önce toplanıp iktidar, muhalefet partilerini (meclis içi ve dışı) bilgilendirerek istişari görüşmeler yapılmalı. Gerek askeri, gerekse ekonomik alanlarda uzman şahıslardan faydalanılarak ortak bir kararla yekvücut olunmalı, bu tehlikeli gelişmeleri en isabetli şekilde bertaraf etmeliyiz.
Temennimiz odur ki;
2. Dünya Harbinde takındığımız tavır, sergilediğimiz politikalar, uyguladığımız doğru strateji gibi bu kirli savaştan memleketimizi koruyabilelim. Tarafsızlığımızı sürdürebilelim.
Allah Devletimize, Milletimize zeval vermesin.
İdarecilerimizin gönül gözünü açsın, basiretlerini yükseltsin…