HALİL İBRAHİM HOCA - 1. BÖLÜM
1970 ortaokul yıllarıydı. Artık çocukluktan yavaş yavaş çıkma, hayatı bambaşka bir gözle görmeye başladığımız dönemlerdi sanırım. Kıbrıs Harbini hatırlıyorum. İlçemize Televizyon ilk kez gelmiş, öncelikle kahvehanelerde ilgiyle, heyecanla izlenir olmuştu. Hiçbir program ayırt edilmezdi. TV karşısında saatlerce kalırdı mahallenin yetişkin erkekleri. Tabi Kıbrıs Harbi'nin olması, ilgiyi ve alakayı daha da artırdığı, ajansların yani haberlerin daha da heyecanla takip edilmesinin sebebiydi sanırım. Ayrıca mahallemizden bazı tanıdık gençlerin o an asker de olması, filancanın oğlu da Kıbrıs'taymış, falanca da gidecekmiş gibi konuşmalar belki de heyecan ve merakı bir kat artıyor.
Komşumuzun oğlu " Yörüklerin Osman ağabeyin de Kıbrıs' ta olduğu söyleniyordu. Siyah beyaz yayın ile Savaş görüntüleri; askerlerimiz, " Beş Parmak Dağlarına" inen paraşüt birliklerimizin uçaktan atlamaları, gökyüzünden yüzlercesinin süzülerek savaş mahalline inmeleri ne kadar heyecanla seyredilirdi. Ordumuzun ilerleyişi, sıcak çatışmalar... Tanklar... Alınan güzel haberler, elde edilen zaferler... Bazıları dua ederek, bazıları ağlayarak seyrederken, bazılarının da " Aslanlarım!" diye haykırışları!...
Tabi biz çocukların kahveye girmesi yasak olduğu için tüm bu olanları kahvehanenin geniş camından seyretmeye çalışırdık. Meşhur " Arab'ın kahvehanesi denirdi. Bazen Arap Mustafa'nın oğlanları sırf gıcıklık olsun diye camın, yani pencerenin perdesini kapatırlar, seyretmemizi engellerdi.
Yurtdışından izne gelen babam bir duruma şahit olmuş evimize bir televizyon almıştı da dünyalar bizim olmuştu. Artık mahallemizde bir kaç evde televizyon vardı. Mahalle sakinleri bu evlerde toplanır topluca TV izlenir olmuştu.
Kıbrıs Harbi Zaferle sonuçlanmış, yurtta ve Kıbrıs'ta sevinç gösterileri yapılıyordu. Derken savaş bitmiş, yaşımız gereği tam ne olduğunu anlayamadığımız " ambargo" gibi anlam veremediğimiz gelişmeler, çalkantılı, kıtlık günleri, kuyruklar... Akaryakıt, tüp, çay, şeker, yağ başta olmak üzere önemli ihtiyaç malzemeleri bulunamıyordu.Tabi daha sonraları idrak etme şansımız olunca anlıyoruz ki; başta Amerika olmak üzere tüm Batılı Hıristiyan ülkeler Türkiye'ye ambargo adı altında her türlü sıkıntıyı vermek için her türlü desteği kesmişler, Kıbrıs'ta ki başarımızı cezalandırmak istiyorlarmış.. Ayrıca dönemin başbakanı " Karaoğlan" lakaplı Bülent Ecevit'in Amerikan'ın ülkemizde önemli bir gelir kaynağı olan "Haşhaş ekimini" yasaklatmak istemesi üzerine rest çektiği bu yüzden de ülkemize ambargo uygulandığı söyleniyordu.
Daha sonra birden karışıklıklar başlıyor. " Komünist - faşist, sağcı - solcu, devrimci - milliyetçi, ülkücü gibi kelimeleri artık sık sık duyar olmuştuk. Tüm bu olanlara pek de anlam veremiyorduk belki de... Ama ülkemiz İyi günler geçirmiyordu anlaşılan...
Kitleler gene heyecanla siyah beyaz televizyonların karşısına geçmiş heyecanla haberleri izlerken; bu sefer daha büyük kaygı ve elemle üzüntülerini dile getiriyorlardı. Daha sonra anladım ki; bir yakını yada evladı değişik şehirlerde, üniversitede okuyan ve yaşayan aileler daha bir tedirginlik içinde haberleri üzüntüyle takip ediyorlar.
Meğer ki; ülkemizde terör hareketleri başlamış, Türk gençleri sağcı- solcu, devrimci - ülkücü şeklinde kamplara ayrılmış birbirlerini boğazlıyor. Dün Kıbrıs'ta düşmana kurşun sıkan bir milletin evlatları ne olmuştu da kin ve nefret içinde namluyu kendilerine doğrultmuştu? Her gün haberlerde ölen öldürülen sağcı - solcu denilen toplumun her kesiminden insanımızın haberleri izlenir olmuştu. Aynı evde, aynı sofrayı paylaşan iki kardeş anlaşamaz olmuş, kıyasıya kavga ediyorlardı....
Haftaya yazımıza kaldığımız yerden devam etmek düşüncesiyle...
Sağlıcakla kalın sevgili okuyucularım...