Terör olaylarının, sağ-sol silahlı çatışmasının ülkemizi teslim aldığı o felaket yıllarında elimizden tutan, kucak açan bu insanlar bizim için; huzurlu bir sığınak, fırtınalı denizlerden kurtulmaya çalışan bir gemi misali güvenli bir liman gibiydi adeta...
Zamanla birçok arkadaşımız ve abi dediğimiz büyüklerimiz oldu. Değişik vesilelerle ülkemizin neresine gidersek gidelim, aynı uhuvvet, aynı karakter ve yapıda binlerce "Mücadele Birliği" temsilcileri ile beraber olduğumuz anlarda en çok dikkatimi çeken şey; bu insanların hepsinin de davranışlarının benzerlik göstermesi, aynı derecede huzur ve güven telkin edici olması, sanki aynı tornadan çıkmış birbirinin tıpkısı mamuller misali o derece hoş görülü ve mütevazı insanlar olmasıydı.
Bambaşka insanlar...
Sanki binlerce gövde; bir can, bir ruh gibiler...
Davranışları, hayat anlayışları, fedakarlıkları, samimiyetleri, diğer gamlıkları, elinde ki bir parça ekmeği, cebinde ki bir kuruşu paylaşan cömert, insan sevgisi yanında devletine, milletine vatanına sadakatleri, üstün ahlaki seciyeleri, peygamber aşığı, İslam sevdalısı, milli ve yerli, riyadan uzak, samimi nice mücadeleci şahıslarla beraber olmanın derin haz ve mutluluğunu yaşıyorduk.
Milli Mücadeleciler; kültürel çalışmalara çok büyük önem veriyor, bir çok gencin elinde silahıyla fikrini benimsetmeye çalıştığı o günlerde; gençlerin eline silah değil kitap veriyor, neslimizin milli, manevi değerlerimizle yetiştirilip vatana ve millete yararlı bireyler olması için çok ciddi çalışmalar yapılıyordu. Bir kadro gibi çok iyi yetişmiş, vatan sevdalısı, imani, ahlaki, insani erdemlerle donanımlı bir mücadeleci hareketleri yanında; fikriyatıyla, kültürel birikimi ile toplumda hemen fark ediliyor, her kesimden saygı görüyorlardı. Ellerinden düşmeyen "KADROLARIN VAZİFELERİ" kitabıyla en şekilde hazırlanıyor tebliğ çalışmaları yapıyorlardı. Çünkü onlar kavgacı değil, huzur, güven ve barış telkin ediyorlardı. Bu silahlı terörün dış güçlerin bir oyunu olduğunu, bu tuzağa düşülmemesi gerektiğini, bu kardeş kavgasının ülkeye verdiği zararlar anlatılıyor,"GERÇEK EMPERYALİZM" adlı eser ile de ihanet planları belgelerle ortaya konuyor, Yüce Türk Milletini sükûnete, birlik ve beraberliğe, idarecilerimizi de vazifelerini hakkıyla nasıl yapmaları konusunda ikaz ediyor, basirete davet ediyorlardı.
Bu hareketin mensupları dışında kalan hemen hemen tüm benzeri sağ veya sol teşkilatlar yüzlerce mensubunu teröre kurban verirken, Milli Mücadeleciler yetiştirdiği kadrolarından bir kaç yiğit, fedakar, masum evladını maalesef bu karanlık terör eylemlerinde şehit olarak vermiştir.
1980 - 12 Eylül ihtilalinin başarıyla gerçekleştirilmesinden sonra bir programda olan dönemin Amerikan Başkanı Jimmy Carter'a, Amerikan Güvenlik Konseyi Danışmanı Paul Henze bir not ulaştırır. İddiaya göre notta Türkiye ile ilgili bir müjde paylaşılmaktadır. Carter; notu okuduktan sonra " Türkiye'de bizim çocuklar başarmışlar." Şeklinde ki cümlesi ile 12 Eylül'ü bence en iyi şekilde izah etmiştir. Öyle ki 1980 - 12 Eylül sabahı ve diğer günlerde bu ülkede bir tane silah ateşlenmemiş, terör hadisesi yaşanmamış, bıçak keser gibi tüm terör faaliyetleri sıfırlanmıştır. Ordu yönetime el koymuş, birbirleri ile kıyasıya mücadele eden o silahlı terör örgütleri birer birer ortadan kaybolmuştur. Terör mensupları da ele geçirilerek ceza evlerine konulmuştur. Daha sonra anlaşılmıştır ki; bir gün sol cenahtan bir kahvehane taranıyor, insanlar öldürülüyor, ertesi günü sağ gruplara mensup kahvehane taranıyor, gene insanlarımız katlediliyordu. Bu kahvehaneleri tarayan silahların aynı silahlar olması bu kardeş kavgasını kimlerin körüklediği hangi karanlık mihrakların organize ettiği ortaya çıkartılmıştır. Mücadelecilerin ülkemizdeki terör faaliyetlerinin temelinde dış güçlerin olduğu iddiasını destekleyen bu güzel örneğe daha onlarca misaller eklenebilir.
12 Eylül öncesi sağda ve solda birbirlerine karşı silahlı mücadele vermiş, grupların aynı cezaevinde tutuklu bulundukları dönemlerde, kurulan diyaloglar neticesi, birbirlerini yakından tanıma fırsatı bulmuşlar, güzel dostluklar edinilmiştir. İhtilal öncesi değişik kulvarlarda mücadele eden, sağcısı- solcusu, devrimcisi, ülkücüsü, milliyetçisi, muhafazakârı bu gençler kendilerince birbirlerine karşı vatan savunması yapıyorlar, devletine sahip çıkmak gayesiyle, emperyalizme karşı savaştıklarını inanıyorlardı. En azından bu niyetle maalesef bu eylemlere kalkışmışlardı. Sonra gelişen hadiseler neticesi görüldü ki; büyük bir oyuna gelinmiş, binlerce insanımızı terör olayları neticesi kaybetmiştik. Gerçek emperyalizmin asıl maksadının "kardeş kavgasıyla, faşist, komünist, sünni, alevi" ayrıştırmasıyla bu ülkede bir iç savaş çıkartarak büyük Türk Devletinin çökertilmesi hedeflendiği ortaya çıkmış oluyordu. Vatan ve millet sevdalısı olduğu, samimiyetlerinden şüphe edilmeyecek binlerce gencimiz maalesef düşülen bu tuzaklar neticesi heba edilmiştir.
Milli Mücadele liderleri ve kadroları ortaya koydukları haklı davaları, doğru stratejileri, tutarlı metotları ve isabetli kararlarıyla yaşanan bu kaos ortamında devlet yetkililerini ve milletimizi neşriyatları, sosyal ve kitle faaliyetleri ile uyarmaya gayret etmiş, bilgiye, belgeye, tarihe, akla, vicdana, ahlaka dayalı "Milli Politikalarla" bu sıkıntıdan çıkış yollarını göstermeye devam etmişlerdir.
Haftaya Yeniden Milli Mücadele Hareketinin bundan sonraki faaliyet serüveni hakkında yazımızı devam etmek ümidi ile...
Sağlık ve afiyette kalın sevgili okuyucularım.