Saygıdeğer okuyucularımız,
Bu yazımızda kuruluşunun 99. Yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyetimizi ele alacağız. Öncelikle büyük Türk Milletinin Cumhuriyet Bayramı’nı tebrik ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna giden yolun başlangıcında “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi ve “ya istiklal ya ölüm” parolası vardır. Bu büyük devletin harcında kati bir kararlılık ve on binlerce şehit ve gazinin canı, kanı vardır. Millî Mücadele süreci Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin yayınladığı beyanname vardır. Bu yayınlanan bildiriye göre “Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde hiçbir makam bulunmadığı ilan edilmiştir. Yani kurtuluş mücadelesi sonrası kurulacak devletin ve idare sisteminin temelinde; birey ve millet unsuru vurgulanmıştır.
Cumhuriyet hakimiyetin kaynağının sadece millete ait olduğunu esas alan bir devlet şekli demektir. Dolayısıyla devleti yönetecek şahıslar belirli bir zümrenin, bir sınıfın temsilcileri değil, bizzat milletin kendisidir. Millet kendisini idare edecek şahısları demokrasi dediğimiz sistemle seçerek geleceği için karar alacak mercileri belirler. Milletin Cumhuriyetle, demokratik usulle seçme, seçilme hürriyeti vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet rejiminin merkezi gibidir. Bu kurumda vatandaşların oylarıyla seçilmiş parlamenterler “yasama” göreviyle mesuldür. TBMM’de ülkeyi idare edecek hükümet ve devlet başkanı dediğimiz Cumhurbaşkanı oylamayla belirlenirken; günümüzde değiştirilen anayasa ile “Partili Cumhurbaşkanlığı Rejimi”ne dönülmüştür. Cumhurbaşkanını halk seçmekte, hükümeti de Cumhurbaşkanı, Meclis içi ve meclis dışından atadığı bakanlarla belirlemektedir.
Cumhuriyetin kazanımları saymakla bitmez aslında. Tebaa olmaktan, vatandaş ve millet olma bilinci, seçme seçilme hakkı, kadınların seçme ve seçilme hakları, sağlıkta, eğitimde fırsat eşitliği, hukukun üstünlüğü, vatandaşların yasalar önünde eşit haklara sahip olması, temel hak ve özgürlüklerin devlet teminatı altına alınması, belirli sınıf ve zümrelerin değil, bizzat milletin söz sahibi olduğu demokratik bir sistemdir diyebiliriz kısaca.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Şeklinde ifadesini bulan Cumhuriyetimiz, demokratik bir idare yapısıyla ne kadar olgunlaşabilmiş, kuruluş ilkelerini ne kadar özümseyebilmiş, “kuvvetler ayrımı” olarak addedilen “yasama, yürütme, yargı” organlarının ne kadar bağımsız çalışabildiği, hukukun üstünlüğünün ne kadar korunabildiği hep tartışılagelmiştir. Denetleme ve yargı organlarının siyasallaşması, adalet ekseninde yaşanan zafiyetler, demokrasi sisteminin her geçen gün daha da yıprayarak, egemenlik haklarının ne kadar milletin elinde olduğu tartışmaları devam ede gitmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde hala Cumhuriyet karşıtlarının bulunması, hilafet ve saltanat beklentisi içinde olan grupların olması, milletimizin ve devletimizin varlık ve bekasına yönelik tehlikeli fikir ve çalışmaların mevcut olması çok üzüntü ve ibret vericidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hilafet ve saltanatı kaldırmadan önce kendisine bu görüşte olan şahıslar tarafından “sultanlık ve halifelik” teklif edildiği bilinmektedir. Bu kadar önemli ve güçlü makamları kolay kolay her insan ret edemez. Mustafa Kemal’i Cumhuriyet rejimine götüren zamanın şartlarını çok iyi araştırmak ve bu konularda bilgi sahibi olunması gerektiği kanaatindeyim. Özellikle İslam dünyasının içinde bulunduğu karanlık çöküş döneminin, ekonomik, siyasi ve askeri alanda yaşadığı işgalleri ve çaresizlikleri çok iyi kavramak gerektiği inancındayım.
Unutulmasın ki; Mustafa Kemal Atatürk, tıkır tıkır işleyen, sağlıklı hiçbir sorunu olmayan, Osmanlı Devleti’ni yıkarak yeni bir devlet kurmamıştır. Başta payitaht ve ülkenin idare mekanizmasının tamamen yetkilerinin elinden alındığı, İngiliz kuşatması ve hakimiyetinde, ordusu dağıtılmış, ekonomisine, gelir kaynaklarına Düyûn-ı Umûmiye eliyle el konulmuş, hazinesi tam takır bir devlet ve işgalci İngilizlerin kurdurduğu mandacı Damat Ferit Paşa hükümeti ve devleti idare etmesi gereken eli kolu bağlı, çaresiz bir devlet başkanı bir padişah. Dört bir taraftan işgale uğramış bir ülke. Dün bir eyaletimiz gibi himayemizde yaşayan Yunanlıların, Anadolu’yu kuşatması, İzmir’in işgali, yakılan, yıkılan köylerimiz, kasabalarımız. Tecavüze uğrayan binlerce annemiz, bacımız. Koskoca Osmanlı Mondros ve Sevr Anlaşmalarından sonra parça parça bölünmüş Anadolu… Doğu Anadolu’da Ermeni çeteleri ve Ruslar, Karadeniz taraflarında Pontus Rumları, Güney Anadolu’da ve Akdeniz’de Fransızlar, İtalyanlar Batı’da Yunanlılar, İstanbul ve çevresinde İngiliz hakimiyeti ve işgali. Ülkemizin genel durumu bu haldeydi. Devlet otoritesi her alanda İngilizlerin kontrolündeydi.
İşte vatanımızın genel görüntüsü böyleydi. Fiilen Osmanlı Devleti diye bir devlet zaten yoktu. Şimdi sormak gerekiyor. Mustafa Kemal hangi Osmanlıyı yıkarak yeni bir devlet kurmuştur? Zamanın şartlarını bilmeden, tarihi gerçeklerden uzak, sadece art niyetli şahısların yorumlarıyla, “keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar cehalet ve ihanetle eş değer, karanlık mihrakların tahrikleriyle milletimizi fikren bölerek devleti ve tarihiyle kavga ettirmek isteyen fitne ve tefrika gayretleri maalesef günümüzde de devam etmektedir.
Ülkemizi bunca işgallerden kurtararak; canımızı, malımızı, ırzımızı güvence altına alan, bizlerin özgür bir ülkede yaşamamızı temin eden; başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah ve çalışma arkadaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle, minnetle yad ediyoruz. Lütfen bu kahramanların kemiklerini sızlatmayalım.
Cumhuriyet fazilettir, Cumhuriyet bir nimettir, Cumhuriyet huzurdur, Cumhuriyet hürriyettir, barıştır. Cumhuriyet birey olmanın bilinci millet olmanın sevincidir. Kişi hak ve inanç özgürlüklerinin yaşandığı ve korunduğu demokratik bir sistemdir.
İnşaallah, cumhuriyetimiz, kuruluş felsefe ve ilkeleriyle, demokratik, parlamenter sistem unsurlarıyla, hukuk, adalet ve yargı anlayışının bağımsızlığı, vatandaşlık hakları ve eşitliği, milletin tam manasıyla tüm kurum ve kuruluşlarda temsiliyeti gibi hakların korunduğu demokratik bir sistem olarak yaşamaya, yaşatılmaya devam eder.
Cumhuriyetimizi her alanda sahip çıkılma temennisiyle…
Bayramımız kutlu olsun, aziz okuyucularım.