Saygıdeğer okuyucularımız,
Bu yazımızda ülkemizde yaşanmakta olan siyasi gelişmelerden, siyasetin yapılış tarzından ve “zirve yapmış, yozlaşmış siyasetin” neticelerinden bahsetmeye çalışacağız.
Öncelikle siyasetin tanımını yapacak olursak; “Siyaset kelimesinin sözlük anlamı egemen olmak ve yönetmektir. Devletin idari alanda yürüttüğü faaliyetlerin tamamına siyaset denir. Bu kelime aynı zamanda devletler arası diplomatik ilişkileri tanımlamak için de kullanılır.” Toplum üzerindeki yansıması ise; siyaset; iş yapma, iş bitirme sanatı olarak ta görülmektedir.
Dünyadaki ve ülkemizdeki siyaset-siyasetçi ilişkisine biraz göz atalım beraber. Siyaset yönetim mesleği, siyasetçi yönetici konumunda bu görevini ifa eden demektir. Bu bağlamda siyasetçiler toplumun en mukaddes görevini ifa ederken; milletin en güzide, en liyakatli, ehliyetli ve ahlaken en seçkinleri arasından şahıslar olarak seçilir. Siyaset mesleği leke götürmez. Hiçbir şayiayı kaldırmaz. Siyasetçiler toplumların önderleri ve en temiz, en dürüst örnek insanlarıdır.
Onun için siyasete, “peygamber mesleğidir.” de denir.
Peygamber mesleği olarak gösterilen siyasetin ülkemizde ve bilhassa gelişmiş demokratik batı ülkelerinde yapılış tarzını ele aldığımız zaman batı ülkeleriyle aramızda korkunç bir farkın olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Batılı ülkelerde yukarıda vasıflarını saydığımız nitelikleri taşıyan toplumun en seçkin insanları siyasetçi ve idareci yapılıyor, devlet kademelerinde önemli hizmet noktalarına getiriliyorken; görevinde en ufak bir suistimal, bir ahlaki zafiyette vazifeden uzaklaştırılıp, istifa mekanizması devreye giriyor, hakkında gerekli hukuki işlemler başlatılabiliyor. Adalet dediğimiz kavram genelde tam manasıyla yürürlüğe sokuluyor.
Pekâlâ ülkemizde öyle mi?
Toplumumuzdaki ahlaki çürümüşlük, yozlaşma dediğimiz gelişmeler en çok maalesef siyasi arenada gerçekleşiyor. Siyasi yozlaşmanın hat safhada olduğu ülkelerde; devlet yasal konumunu ve saygınlığını kaybeder. Rüşvet, iltimas, torpil, kayırmacılık, hukuk düzenine olan güvensizlik, ihaleler yoluyla yolsuzluklar, köşe dönmeler, çeteleşmelerle birlikte devam eder gider. Hukukta, ekonomide, siyasette gücün belirli bir kesimde toplanarak, katmanlar arası eşitlik ve dengesizlik hat safhaya ulaşır. Kanunsuzluk bir müddet sonra meşrulaşmış bir şekilde hükmünü sürmeye başlar. Saydığımız tüm bu olumsuzlukların temelinde ise maalesef “siyasi yozlaşma” yatmaktadır.
Demokratik hukuk devletlerinde siyaset, milletlerin ve ülkelerin geleceğini belirlerken; siyasetin, seçimlerle iktidar olunduğu, görev ve yetkileri anayasaca belirlenmiş siyasi partilerin, kurumsallaşmış yapılarıyla toplumumuzun değer yargıları üzerine kurulmuş manevi değerlerimizi mihenk edinerek, devletimizin bölünmez bütünlüğü ve milletimizin huzuru ve refahının korunup kollanmasına dayalı politikalarla faaliyetlerini sürdürmeleri gerekmektedir. Hiçbir siyasi parti ya da siyasetçi bu saydığımız ilkelere zarar verecek çalışmalar içinde bulunamazlar.
Hal böyle iken ülkemizdeki siyaset yapılış tarzına bakınca üzülmemek, kahrolmamak mümkün değil! Geçen haftalarda televizyondan da canlı olarak izlediğimiz “Meclis bütçe görüşmelerinde" yaşananlar, kavgalar, yumruklaşmalar, hitap şekilleri edilen hakaret ve küfürler karşısında hayretler içinde kaldık, milletçe utanç duyduk! Toplumun önderleri, en güzide temsilcileri olması gereken milletvekillerinin bu tavırları maalesef millet olarak ya da siyasilerin içinde bulunduğu ahlaki yozlaşmayı ne kadar açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor ve büyük bir üzüntü kaynağı oluşturuyor.
Millet olarak içinde bulunduğumuz manevi buhranlarımızın kaynağı ve merkezi maalesef bu görüntüler olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu sahneleri toplumumuzun bir aynası olarak yansıyor bizlere.
Ülkemizde siyaset ve siyasetçi denince neden akla hep dalavere, iki yüzlülük, çıkarcılık ve her türlü ahlaksızlıklar gelir? Siyaset kulvarında yaşanan bu çürümüşlüğün toplumumuzun tüm kademelerine sirayet ettiği ortada. Çünkü siyasi otorite, hükümet olarak devletimizin tüm yönetim birimlerini idare eden en büyük güç ve mekanizma olduğu için bu yozlaşma maalesef kolaylıkla tüm birimlere kadar iniyor, karşımıza güvensizlik, kaygı, şüphe gibi toplumu bir kene gibi kemiren sonuçlara götürebiliyor.
Halbuki her yönetim biriminin belirli kaide ve ilkeler üzerinde yürütülmesi gerekiyorken, anayasa ve kanunlarla faaliyetleri belirtilmiş, en başta ahlaki kavramların üstün tutulduğu siyaset biliminde neden bu saydığımız değerler yerle bir edilmektedir?
Güzel memleketimizde siyaset, maalesef bu olumsuzluklar üzerinde icra edilmekte. “Siz nasılsanız, öyle idare edilirsiniz.” Hadisinde de buyrulduğu üzere; zirvede siyasilerin bu olumsuzlukları milletimiz tarafından da kanıksanmış gözüküyor. Siyasette ahlak, maneviyat, ilke, duruş hak getire... Toplum olarak ta öyle bir hale geldik ki; artık siyaset halkımız için iltimas, torpil, iş edinme, atanma, ihaleler yoluyla zengin olma gibi gayri meşru çağrışımları düşündürmektedir.
Elbette bu saydığımız olumsuzlukları taşımayan güzide siyasi partiler ve siyasilerimiz de vardır. Onları tenzih ederiz.
Türk siyasetinin içinde bulunduğu çürümüşlüğü ve ahlaki dejenereyi en güzel şekilde ifade eden mütefekkir, yazar, dava ve siyaset adamı, bilge lider, Yeniden Milli Mücadele Hareketi Kurucularından, Millet Partisi Genel Başkanı merhum Aykut Edibali’nin şu sözleri ne kadar manidardır.
“Biz siyaseti ibadetin kardeşi haline getireceğiz. Yani ibadet eder gibi siyaset yapacağız.”
Siyasette duruluğu, şeffaflığı, temizliği, dürüstlüğü ilke edinen, ibadet ruhuyla yapılan ancak ibadet kadar manevi kavramlarla icra edilen siyasi anlayış ne güzel bir üslup, ne güzel bir duruştur.
Evet bu söz Türk Siyasetinin, Türk toplumunun içinde bulunduğu maddi ve manevi problemlerinin çıkış noktası ve çözüm yolu olarak gözüküyor. Çünkü siyaset, devletimizin ve milletimizin tüm kurum ve kuruluşlarıyla idaresi, devletimizin her alanda kalkınması, güçlü ve düşmanlara karşı caydırıcı, milletimizin de huzur ve mutluluğunun yegâne kaynağıdır. Onun için siyaset kurumu ehliyetli, liyakatli, güvenilir, ahlaken sağlam, gerçek vatansever şahıslar tarafından icra edilmelidir.
Umulur ki; Türk siyaseti yukarıda belirttiğimiz üzere; tüm olumsuzluklardan kurtulur, milletimizin en güzide evlatları tarafından temsil edilir. Hukuk, adalet, ehliyet, liyakat, ahlak, emanet siyaset ve siyasetçide aranan, özlenen hasletleri olur siyasi hayatımızda… Bu ilkeleri siyasi hayatımıza geçiremediğimiz müddetçe;
Devletimizin varlık ve bekası, milletimizin huzur ve refahı her dem tehlike içinde olmaya devam edecektir.
Ya şeytani siyaset yapmaya devam edeceğiz,
Ya da Rahmani siyasete dönerek maddi ve manevi inkişafımızın yolunu açacağız.