Saygıdeğer okuyucularımız,
Bugünlerin en güncel konularından biri olan Türkiye-Yunanistan arasında hızla tırmanan sorunları, Ege’de yaşanan meselelerle ilgili görüşlerimizi aktarmaya çalışacağız.
Bunun için 31 Ağustos 2020 Pazartesi günü yayınladığımız köşe yazımızı virgülüne dokunmadan tekrar sizlerle paylaşıyoruz. Bugün yaşanan sorunları 2 sene önceden ele almış, adeta bugünlere işaret etmişiz.
Son zamanlarda küstahça tavırlarını arttıran, geçen günlerde F-16 Savaş uçaklarımıza kilit atan Yunanistan, arkasına aldığı başta ABD ve Fransa olmak üzere Ege Denizi’ni ısıtmaya devam ediyor. Buna mukabil, Sayın Cumhurbaşkanımız, “bunun bedeli ağır olur, İzmir’i, unutma. Bir gece ansızın gelebiliriz.” Şeklinde açıklamalarda bulunarak adeta göz dağı veriyordu.
Geçmişi biraz hatırlarsak eğer; 2004 yılından bu tarafa değişik anlaşmalarla güvence altına alınmış Ege Adalarının 16’sı, fiilen değişik tarihlerde, göz göre göre işgal edile gelmiş, Türk toprağı sayılan bu adalara Yunan Bayrağı çekilmiş, ağır silahlarla donatılmış, Yunan askerinden sonra, Yunan vatandaşları da adalara getirilmiş, Yunan askeri erkanından sonra, Yunan siyasileri başta cumhurbaşkanları da bu adaları gezerek, adeta bu işgali resmiyete dökerek perçinlemiştir. Yunan geleneğinde bir toprağın fethedilmesinin sembolü olan “kuzu çevirmesi” yapılarak zaferlerini ilan etmişlerdir.
Tüm bu işgaller olurken konunun uzmanları adeta feryat ederek bu fiili işgalleri gündeme taşıyarak ilgilileri göreve davet etmesine rağmen ne hazindir ki; hiçbir şey yapılmamıştır bugüne kadar. Bir nota dahi verilmemiştir. Ne hikmetse geçen hafta söz konusu sorunları içeren bir tepki vermişiz. Acaba bu tepki sadece sözde mi kalacak? İşgal edilen bu adalardaki Yunan hakimiyeti kaldırılacak mı? Bunun için neler yapılacak merakla bekliyoruz.
Bunca yıldır görmezden gelinen bu işgaller neden şimdi gündeme taşınıyor?
Yunanistan hükümetinin Ege sorununu sıcak tutmak için abartılı tepkilerinin altında ne yatıyor?
Reel politika bize her iki ülkenin de savaşmak için ekonomik gücünün uygun olmadığını söylüyor. Bütün bunlara rağmen her iki taraflı hamaset dolu nutukların altında yatan gerçek ne olabilir?
Yunanistan'ın çıkarabileceği bir savaşta Türkiye'ye karşı hiçbir şansının olmadığı tüm dünyaca bilinmekte olmasına rağmen, Yunanlılar bu tahrikleri neden şimdi daha fazla gündeme taşıyor?
Acaba Yunanistan’da yapılacak 2023 Ağustos seçimleriyle, Türkiye’de yapılacak 2023 Haziran seçimlerinin bu gelişen hadiselerle ne kadar ilişkisi olabilir?
Yani Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan bu gerginlik, karşılıklı bir seçim malzemesi yapıldığı kuşkularını arttırmıyor mu sizce?
Elbette hemen Yunanistan'a savaş açalım düşüncesinde değiliz. İşgal altındaki Ege Adalarının resmi, sivil hüviyetine yeniden dönmesi için "Diplomatik Girişimlerle" uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımızı korumak için tüm gücümüzle mücadelemizi ilgili platformlarda sürdürmeliyiz. Çünkü Yunanistan'ın bu işgalleri, illegal durumdadır.
31 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ TARİHLİ,
GAZETE KÜPÜRÜ VE KÖŞE YAZIMIZ.
ÇALINAN PETROLÜMÜZ
Sevgili okuyucularım,
Bu haftaki yazımızda çok farklı bir konuyla karşınızdayız. Biliyorsunuz ki; köşemizde genellikle yerel meselelerimizi ele alıyor, çözüm yolları üzerinde duruyoruz. Bu sayıda ise devletimizi önümüzdeki günlerde de bir hayli meşgul edecek gibi gözüken bir meselede;
Ege Denizine doğru hep beraber dümen kıralım, yelken açalım ne dersiniz...
Geçen haftalarda büyük bir müjde olarak duyurulan ve ülkemizde heyecanla karşılanan, Karadeniz'de bulunan 320 Milyar metre küplük bir rezerve sahip " Doğalgaz Keşfi" ile milletçe sevinmiş, ülke olarak en çok dışa bağımlı olduğumuz bir alanda, enerji alanında bizi rahatlatacak güzel bir hadiseden haberdar edilmiş idik. Böylesi müjde ve gelişmelerin devam edeceği vurgusuyla merakla, milletçe beklemekteyiz. (!...)
Öbür yandan Doğu Akdeniz'de de sismik araştırma gemilerimizin çalışmaları, donanmamızın eşliğinde ısrar ve cesaretle sürdürülmekte. Buna karşın Yunanistan'ın başta İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır ile yaptığı iş birliği ve çalışmalar bölgeyi ısıtmaya devam edecek gibi gözüküyor.
Asıl üzerinde durmak istediğimiz konu ise;
Avrupa'nın şımarık çocuğu gibi hareket etmeye devam eden Yunanistan'ın Ege sularında yaptığı çalışmalar ve takındığı tavırdır! Egede deniz sınırlarını 12 mile çıkartmaya hazırlanan Yunanistan'ın bu girişimi elbette bir ihlal ve savaş sebebi olarak gösterilmekte. Yunanistan'ı bu derece cesaretlendiren unsurlar ve geçmişte Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim yaptığımız ihmaller üzerinde dilerseniz biraz duralım.
* Öncelikle 1914'te Londra Süfara Konferansında Ege Adaları Yunanistan'a verilmiş, " silahlandırma yasağı yanında askeri amaçla kullanmama şartı" getirilmişti. Ardından 1923 yılında Lozan Antlaşmasına göre "bu anlaşmanın 12. maddesine göre Londra Konferansında alınan kararlar teyit edilmiş, Yunanistan'a Kuzey Ege Adaları'nın egemenlik hakkı değil, kullanma yani zilliyet hakkı tanınmış oluyordu. O günden bu güne söz konusu adalarda Yunanistan durmadan ağır silahlarla askeri yığınak yapıyor, adeta işgal görüntüsü vererek Türkiye'ye göz dağı vermeye ve tehdit etmeye devam ediyor!
* 1976 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Bern mutabaakatına göre; Yunanistan'ın kendine ait kara suları ötesinde petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarını arama ve işletme yapamayacağı kesin ifadelerle yasaklanıyordu. Bu anlaşmaya rağmen 1987 yılında Yunanistan Taşoz Adası etrafında petrol arama ve sondaj çalışmalarını başlatır. Zamanın Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, bunun üzerine Türk Deniz Kuvvetleri Savaş Gemilerini bu bölgeye göndererek kararlı bir şekilde tepkimizi ortaya koymuş, daha sonra ise Yunanistan bu çalışmalardan vazgeçmek zorunda kalmıştır.
*Yıl 2009 aynı Yunanistan'a ait Energean Enerji Şirketi Prinos bölgesinde 31 metre derinlikte 7 petrol kuyusu açarak petrol çıkarma çalışmalarını başlatıyor. Bu şirket yanına İsrail'e ait başka bir enerji şirketini Kerogen Kapital'i ortak alarak çalışmalarına devam etmiştir.
2015 yılında ise açılan petrol kuyuları verimli bir şekilde çıkartılmaya başlanır. Bu alan Taşoz Adasına sadece 8 kilometre uzaklıkta. Yunanistan'a ise 18 Kilometre mesafededir. Yani yapılan bu sondaj çalışmaları ve çıkartılan petrol tamamen Türkiye Cumhuriyeti'nin karasuları içerisindedir. Bunun anlamı; Yunanistan yıllardır burnumuzun dibinde kendi sınırlarımız dahilinde bize ait petrolümüzü göz göre göre çalmakta !
Günümüz 2020 yılı itibariyle Türk Kara Sularında bulunan 11 Petrol kuyusundan günde 4 bin varil ham petrol çıkartılıyor, deniz tabanına döşenen borular vasıtasıyla Kavala Limanındaki rafineriye taşınmakta. Bu bölgede yapılan sismik araştırmalara göre Taşoz Adası Türk Karasularında bulunan petrolün 111 Milyon Varil rezervli olduğu sanılmakta.
Tüm bu gelişmeler olurken Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak hiç bir tepki göstermemiş olmamız şayan-ı hayrettir (!.....)
Karadeniz'de bulunan doğalgaz ile sevinirken, Yunanistan - İsrail ortaklığı şirketlerin tamamen bize ait karasularımızdan yapılan anlaşmalara rağmen, hiçbir müdahale ile karşılaşmadan petrolümüzü gözümüzün önünde adeta çalarcasına, pervasızca kendi rafinelerine taşımasına göz yumuyoruz.
Şimdi anlıyoruz ki,
Yunanistan'ın "12 Mil kaygısının ve iddiasının" temelinde böylesi istek ve amaçlar yatıyor. Sismik araştırma gemilerimizin bu bölgelerde yapacağı çalışmalarla ister istemez gündeme gelecek olan
" Bu petrol hırsızlığı"
"16 Adanın Lozan'a rağmen silahlandırılması, askeri amaçlı kullanılması"
"Yunanistan'ın Ege'de "Deniz Kara Sınırını" 12 Mile çıkartma teşebbüsü”
"Özellikle Fransa, Almanya, Avrupa Birliği ülkeleri yanında İsrail'in destek ve teşviki ile" önümüzdeki günlerde Akdeniz ve Ege'de temenni etmiyoruz ama çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağız.
DEVLET ve MİLLETİMİZİN
BİRLİKTELİĞİ EN BÜYÜK KAZANCIMIZDIR
Dış politikalarımızda her geçen gün yalnızlaştığımız bu günlerde idarecilerimizin daha fazla ciddi, devlet adamı vakarıyla ve isabetli kararlarla bu sorunların üzerine gideceğine inanıyorum. Onun için ülke içinde her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olacaktır. Tarihimizde de görüldüğü gibi tüm zafer ve başarılarda " DEVLET ve MİLLETİMİZİN BİRLİKTELİĞİ EN BÜYÜK KAZANCIMIZDIR”
Bunun için acizane temenni, kanaat ve düşüncelerim:
- Kararlılık ve cesaret politikalarımızda belirleyici etkenler olacaktır.
- Kahraman ordumuzun varlığı ve hareket kabiliyeti gurur kaynağımızdır.
- İç ve dış sorunlarımız iktidar - muhalefet işbirliği ve dayanışmasıyla çözüm bulmaya devam etsin.
- "Siyasi propaganda" ve "şov amaçlı" davranışlardan uzak durulsun yere sağlam basan "Reel Politik" dediğimiz gerçeklerle hareket edilsin.
- Diplomasi en büyük kazancımızdır. Çünkü haklı olduğumuz bir davayı savunacağız.
- Devletimizin uluslararası anlaşmalardan "1914 Londra Süfara ,1979 BERN ve 1923 Lozan ANLAŞMALARINDAN KAYNAKLI "hak ve hukuklarını koruma ve kollamak için harekete geçer bize ait zenginliklerimize sahip çıkarız.
- Bizde TPAO sismik arama gemilerimizi bir an önce bu bölgeye göndererek, kendi petrolümüzü çıkartmaya başlarız.
- Yunanistan'dan derhal bir nota ile karasularımızdan çıkmasını istemeliyiz.
- Ayrıca şu ana kadar çaldıkları petrolümüzün karşılığını uluslararası mahkemeler nezdinde talep etmeliyiz.
Son söz !
Allah Devletimize Zeval Vermesin...
Yaşasın Güçlü, Muktedir
Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Yaşasın Büyük, Aziz Türk Milleti !..
Şanlı 30 Ağustos Zaferimiz Kutlu Olsun!.....
31 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ TARİHLİ KÖŞE YAZISI...