Devletimizin Osmanlıdan buyana çok iyi bir kayıt tutma geleneği, arşiv geleneği olsa da halk olarak bizim böyle bir geleneğimiz yok. Halkımızda pek yazı yazma, not alma, günlük tutma alışkanlığı yok ve hala da oluştuğu söylenemez. Bunun nedenini siz de biliyorsunuz ki halkımızın çoğu cumhuriyete kadar okuma yazma bilmiyordu. Cumhuriyet sonrası da kısmen okuma yazma öğrenilse de not almak, yazı yazmak gibi bir gelenek oluşmadı.
Halkın çoğu hayvancılıkla geçimlerini sağladıkları içinbir dönem göçerdiler ve çok kapalı yaşadılar. Haber alma kulaktan kulağa oldu. Bir yerde yaşanana dair bilgiye ulaşma kulaktan kulağa olduğu için eklemeler ve çıkarmalar olduğu için doğru bir bilgiye ulaşmak her zaman kolay olmadı.
Gelelim şimdi bu tür kapalı toplumların bilgi kaynaklarına. Evet, her şeye rağmen bu toplumların bir hafızası, silinmeyen bir belleği olduğunu görüyoruz. Göçerlik döneminde olsun, yerleşik hayatta olsun,Burdur yöresinde ve bütün Toroslardahatta Türk coğrafyasında bir zamanlar halkımızın bilgi kaynakları ömürcüleridi. Ömürcü kimdir? Nasıl bilgi sağlar sorularını şöyle yanıtlayabilirim. O toplumun en yaşlı ve dimağı açık, duyargaları güçlü, hafızası güçlü kişiler, kendi yöresine ait insanların tüm yaşanmışlıklarını, ömürlerini; deyim yerindeyse kaşıklığına kadar bilen, hafızasında tutup bunu genç kuşaklara aktaran kişilere ömürcü denirdi. Bir ömürcü sadece kendi yaşamıyla olan tanıklıkları değil kendisinden önceki ömürcülerden aldığı bilgileri de birleştirerek aktaracağı zaman dilimini genişletirlerdi. Ömürcüler aynı zamanda bir nevi öykünmecidir. Dede Korkut geleneğini masallarla, öykülerle, destanlarla köy odalarında, yayla obalarında halka sözlü aktarırlar idi. Bu söze sazın da eşlik ettiği durumlar vardır. Ömürcülerin doğu bölgelerimizdeki karşılığı dengbej olarak ifade edilir
“Ömürcü” sözünü ilk defa 1970’li yıllarda Köy Ömürcüsü Osman Şimşek’ten duymuştum. Sonrasında folklor ve edebiyata olan ilgimle bunun üzerine gittim. Ve Dirmil yöresinde geçen bir romanımı kurgularken ömürcüyü kullandım. Bu nedenle romanımın adını“Dirmil Ömürcüsü”oldu.Evet, Ömürcü Osman Şimşek’ten aldığım ve romanlaştırdığım bir öyküyü sizlerle paylaşmak isterim.
Çanakkale’de İngilizlere tutsak düşen kendi köylüsü ( Çörten ) Hacıların Ömer’in 16 yıl sonra evine geri döndüğünü, döndüğünde kendisinin şehit olduğu düşüncesiyleeşinin başkasıyla evlendiğini; kendisi cephede savaşırken köy topraklarını bir ağanın köylünün elinden aldığını, halkını da kendi topraklarında yarıcı yaptığını öğrenir. Bunun üzerine ağaya karşı bir mücadeleye girişip silahlı çatışmaya girse de baş edemeyip bir süre de bunun için hapis yattığını ömürcüden öğrenmiştim. Bu değerli ömürcümüz, canlı kaynak kişimiz bilgilerini oğlu Abdurrahman Şimşek’e aktarmış ve şimdi de birçok araştırmacıya oğlu kaynaklık etmektedir.
Bu ömürcüler sayesinde Türk toplumunun bir belleği silinmeyen hafızası oluşmuştur. Cumhuriyet dönemi ilk derlemecilerimizden Ali Rıza Yalgın 1920’li yıllarda eşeğiyle atıyla Yörük obalarını tek tek dolaşıp bu ömürcülerden yörelere ait aşk hikâyelerini, ezberlerde nesiller boyu taşınan Dadaloğlu, Karacaoğlan şiirlerini kayıt altına almıştır. Böyle başlayan yazı, kayıt geleneğimiz bu gün için doruk noktasına ulaşmıştır. Ben de ömürcülerden derlediğim bilgilerle yöremize ait öyküler, romanlar ve folklor kitaplarını ortaya koyma şansına erişenlerdenim.
TRT Antalya Radyosu sadeleştirilmiş konuşma metni.