Burdur’umuzun bir zamanlar kırsaldaki yaşam değerini bu günle karşılaştırıp değerlendirmesini bu günlerde yaşadığımız salgınlarüzerinden yapmak istiyorum.
Bu nedenle bir zamanlar, yani 1940’larda yaşanan kolera salgınıyla ilgili bir minik öyküyle başlamak istiyorum. Bu gün Altınyayla olarak bilinen,o günlerde Dirmil olan yerde yaşanan minik bir öykü bu. O zaman Dirmilbüyücek bir köyhenüz. Evet, öykümüz şöyle:
Uzun zamandır köye inemeyen çoban bir köylüsüyle karşılaşmış.
-Ne var-yok köyde? Demiş.
-Valla ne olsun kolera diye bir şey çıktı, halkı kırıp geçiriyor.
-Koleraysa bir şey değil canım, onu ağalar halleder, demiş çoban.[1]
Evet, halkın ağalardan beylerden beklentisi her zaman büyük olmuştur. Biz de bu günlerde Covit19 salgınıyla mücadele içindeyiz ve bu durum bazı değerler dengesini değiştirdi gibi. Bazı şeyleri tekrar düşünmemize neden oldu sanki.
Nüfusumuzun çoğunun geçmişi, çocukluğunun geçtiği yer, kökeni genellikle kırsal yaşamdır. İnsanımızın çoğu az ve ya çok hala bağlarını koparmamışlardır kırsal ile. Onlar rüzgârı, karı boranı, yağmuru, kuşu kurdu iyi bilirler. Kent yaşamını da kırsal yaşamı da bilirler.
Bu günün, alışveriş kuyrukları, trafik kuyrukları dev kalabalıklar, gürültü, hava kirliliği stres vs. derken bunun üstüne bir de Covit19 geldi çattı. Bu yüzden kalabalıklardan kaçtık, evlerimize kapandık, fakat önümüzde duran duvarlar bizi hayallerimizle de olsa geldiğimiz kırlara, geçmişimize götürdü,yani bir zamanlara bir özlem oluşturdu.
İnsanlar bu salgın döneminde hiçbir şeye dokunamamanın sıkıntısını, maskenin altında kendi nefesiyle giderek zehirlenirken, kırsal yaşamın birçok nimeti hayallerimizi süsler hale geldi. Bu özlem ormanla iç içe girmiş, geniş, az insanlı yeşil bir doğa, hayvanıyla, kuşuyla, börtü böceğiyle el değmemiş bir mekân hayal ettik hep. Daha az insan temasının olacağı, maskesiz dolaşabileceğimiz temiz ortamları hayal ettik. Özledik. Evet, sınırlı kalsa da özlediğimiz şey aslında rahat bir nefes alabilmek, hayatta kalabilmekti.
Kapalı kaldığımızda öne çıkan diğer unsur gıdaydı. Bu nedenle geldiğimiz kırsalda insanın bu yönüyle de kendi kendine yetebilme becerisi olduğunu bilinen bir durumdur. Eker, diker temel gıda gereksimini karşılar. Bahçesinde meyvesi olur; tavuğu olur, ne bileyim belki keçisi koyunu olur. Elini attığında birçok temel gıdaya erişebilir.Kendi ürettikleriyle aylarca kasabaya, pazara çarşıya inmeden yaşayabilirler. Bu bağımsızlıktır, bu Kırsalda yaşayan insana doğanın verdiği bir özgürlüktür.
Orda zaman yavaşlamış gibidir. Her şeyin temelinde emek ve sabır vardır çünkü. Ne ekersen onu biçersin. Daha fazlasının olmayacağını tecrübesiyle insanımız öğrenmiştir. Peki kent öyle mi? Kentte her şey hızlıdır. Bir koşuşturmaca vardır. Fas food bir yaşam,fastfood bir anlayış vardır; yaşamın çoğu bu anlayışın döngüsü içindedir. Ayaküstü beslenirsin, ayaküstü içer geçersin. Ayaküstü ayaküstü her şey ayaküstü. Bu yüzden fasfood anlayışla her şeye çok kısa yoldan, daha az zamanda daha az emekle elde etme anlayışı hakim olmuştur yavaş yavaş; bu da üretim sürecindeki gerçeklikle çelişir ve karmaşaya, çatışmalara ve bunun sonucunda bir dizi daha başka sorunlara neden olur.
Salgın sürecinde azımsanmayacak bir nüfus geldiği yere kırsaldaki köyüne, doğduğu evine döndü. Olmayanlar kırsaldan ev elek aldı. Yani kırsal yaşamdaki bağımsızlık anlayışı, özgürlüğüne düşkünlük birçoğumuzda depreşti ve bu nedenle döndük.
Tam buraya denk düşeceğini düşündüğüm Covit-19 ile ilgili kendi yazdığım bir şiirin bir bölümünüpaylaşmak istiyorum.
DÜNYA SARILMA GÜNÜ
Seneidevriyesi oldu ilk ölümlerin
dokunamadan, bir su veremeden
son yolculuklarında bile yanlarında olamadıklarımızın.
Berberime, paçacı şemsi’ye
hınca hınç meydanlara
işe giden sabahlara varamadık
halaher şey şüpheli bir maske altında.
Aklı bir gelip bir giden yaşlı annem
anlamıyor neden kendine hala sarılmadığımı, öpüp koklamadığımı
mini minnacık elleriyle soğuk camlara uzanan bebeğim
sabahına uyandığım çiğ tanesi anlamıyor.
Nasıl davranacağımızı bilemedik
suya, havaya, ormana.
Yaralarını onarmaya ağaçlar bile birbirine sarıldı da
biz sarılamadık sevdiklerimize.
TRT Antalya Radyosu konuşma metnim
Eline,emeğine sağlık.Her yazınızı okuduğumda,Dirmilimizi yaşıyorum.Mutlu oluyorum.