İnsan, aile ve toplum ancak adaletle huzura ve mutluluğa kavuşur. “Adâlet, bir şeyi yerli yerine koymak, her hakkı hak sahibine vermektir. Hüküm ve davranışlarında tarafsız ve ilkeli olmak, eşitliği gözetmektir. Menfaat, yakınlık, düşmanlık, önyargı vb. nedenlerin etkisinden uzak, doğru ve dürüstçe iş yapmaktır.”[1] Hak ve adalet asla birbirinden ayrılmaz. Hiçbir şart haktan adaletten ayrılmayı gerektirmez. Adalet terazisi bozulursa denge de düzen de bozulur.
Adalet ancak hukuk devleti ile gerçekleştirilir. Hukuk ve adalet toplumun ve devletin temelidir. Bu da ancak adil bir kanun, yönetim ve yargı ile sağlanır. Devleti yönetenler toplumu hukuk ve adaletle yönetmek ve haklı ile haksızı ayırt etmek, haklıya hakkını vermek ve haksıza cezasını vermekle mükelleftir. Kanunlar herkese eşit olarak uygulanmalıdır. Yönetimin devamı da ancak adaletle mümkün olur.
Hak yerde kalmaz. İlâhî adalet terazisi asla şaşmaz. Hz. Peygamberin (s.a.s.) şu hadisi bunu en güzel bir şekilde açıklamaktadır: “Ümmetim içinde asıl müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla(rıyla) beraber gelir. Ama dünyada iken şuna sövmüş, buna iftira atmış; ötekinin malını yemiş, berikinin kanını dökmüş; bir başkasını da dövmüştür. (İhlal ettiği bu hakların karşılığı olarak) onun iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine verilir. Şayet hesabı görülmeden iyilikleri biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir; sonra da cehenneme atılır.” [2]işte başkalarının hakkını gasbeden kişinin akıbeti. Adalet er ya da geç tecelli eder. Allah katında mükafat kazanmak ve azaptan kurtulmak için kul haklarından arınmış olmak gerekmektedir. Peygamberimizin (s.a.s.), “Allah’ın huzuruna, hiç kimseye haksızlık yapmadan çıkmayı umuyorum.” [3] temennisi onun bu konudaki titizliğini göstermektedir. Rabbim bizleri hiçbir zaman adaletten ayırmasın.
[1] HÖKELEKLİ Hayati, (2011), Ailede, Okulda, Toplumda Değerler Psikolojisi ve Eğitimi, İstanbul, TİMAŞ Yayınları.
[2] Müslim, Bir, 59; Hadislerle İslâm, C. II, s. 52.
[3] Ebû Dâvûd, Büyû’, 49.