Teknolojinin faydalarını anlatmaya gerek görmüyorum. Hayatımızın her alalına faydalı bir şekilde zerk edilmiş. Gündelik işlerimizin birçoğu artık koltuğumuzdan halledilebiliyoruz. Büyükşehirlerde çoğu insan market alışverişlerini dahi mobil uygulamalar üzerinden gerçekleştiriyor. Teknolojinin devasa gelişiminin varacağı noktalardan birisi olarak da son zamanlarda epeyce gündem olan Metaverse (Sanal dünya) konuşuluyor. Kimileri mal varlıklarının tümünü sanal dünyada bir hisse alabilmek için harcamış durumda. Kimileriyse somut olmayan bir şeye para verilmemesi gerektiğini savunuyor.
Serbest piyasa ekomisinin yetiştirdiği multimilyonerlerin her geçen gün katlanarak artan sermayelerini nereye ve hangi niyetle yatıracaklarını/yatırdıklarını kestirmek mümkün değil. Bu işin yorumunu komplo teorisyenlerine bırakmak gerekiyor. Bir çocuğun bile aç yatmamasını şiar edinerek projeler mi üreteceğine yoksa sömürülerek aç bırakılmış insanların emeklerinin gölgesinde daha fazla savunmasız iş gücü mü arayacağına kendileri karar verecekler. Bizlerde hayata geçirilen her projede küçük bir alan bulmak için elimizdekileri koşulsuzca teslim edeceğiz.Neyseki sanal dünyadan hisse alacak kadar servetim yok. Biliyorum ki gerçek dünyada basitbir hisse almak için de uzunca bir süre olmayacak. Seçilmiş tüketim anlayışı. Züğürt tesellisi.
Sermaye çağımızın en büyük putu haline geldi. İnsan ise koca bir hiç. Kendinden uzaklaşmış, basit bir köle, bir uşak... İnsani değerler ahlaki yücelik ve manevi yönelişler bakımından gelişmek için bırakın boş vakit bulabilmeyi, tüketim için çalışmak ve çalışmak için türlü cefalar çekiş, lüks ve eğlence için delicesine yarış, geleneksel ahlaki değerlerin unutulup büsbütün ortadan kalkmasına sebep oldu. Oysa İslam Peygamberi inananlara putların kırılmasını buyurmuştu. Maddi ya da manevi. Mecaz ya da gerçek.
Buraya kadar yazdığım her konu yüzyıllar içerisinde binlerce insan tarafından tartışılmıştır. Filozoflar, politikacılar, sermaye sahipleri, ezilenler... Tartışılmalıdırda. Neticede hayatın kendisini oluşturur. Yüzlerce “izm” atılmıştır ortaya. En yankı bulanları birbirlerine iki zıt izlenimi veriyorsalar da, insanı ekonomik bir hayvan olarak ele almıştır. İkisi arasındaki tek fark, bu hayvanın ihtiyaçlarını hangisinin daha başarıyla giderebileceği sorunudur. Oysa ortada duygularıyla, inanışlarıyla ve hisleriyle bütün bir insan vardır. Unutulmuştur.
Unutulmuş insanın kolundan tutup ayağa kaldırabilmek, ona insan olduğunu hatırlatabilmek tüm insanlığın bahsedilmeyen görevidir. Bu görevin ihtiyaç duyduğu tek gerçek, nasihat etmekten çok insanları bilgi ile donatmaktır. Bilgiyle donatılan insan kuşkusuz kendi yolunu çizebilir. Thomas Eliot “Kendi doğrusu olmayan başkalarının yanlışlarını sever” der. Kanaatimce haklıdır.
Tonlarca gıdanın çöpe aktığı, sularımızın kirletildiği, paranın maneviyatı satın aldığı bu günlerde çarklar arasında ezilmiş ve unutulmuş insanın tek ibadeti insan olarak kalmaya çabalamaktır. Bir çocuğun tebessümüne sebep olabilmek, uzun zamandır görüşülmemiş akrabayı arayabilmek, yanlışa hürce yanlış diyebilmek, diğerini bir “izm” altına sıkıştırmadan dinleyebilmek, doğrunun ve iyinin peşinde kalabilmek...
Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum dostlar. Görüşmek dileğiyle...
İnsan kalmak dileğiyle..
Kesinlikle... tebrikler