(...)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve aziz konuklar;
Bir süreden beri, Türk siyaset ve fikir
hayatında millî hâkimiyet ilkesinin, bağımsızlık esasının, modası geçmiş bir kavram haline geldiği,
ulus devlet kavramının artık terk edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bazı liderler, artık, bağımsızlık
kavramının eskidiğini ve ülkeler arasında bir karşılıklı bağımlılık döneminin açıldığını
söylemektedirler.
Çok cazip ve aldatıcı bu tür fikirlerin, gerçeklikle uzaktan yakından alakası yoktur.
Siyasî tarih şahittir ki, devlet, bir milletin bir toprak parçası üzerindeki kayıtsız, şartsız, ortaksız
egemenliğidir.
Egemenlik, bölünmez, paylaşılmaz, değiş tokuş edilemez.
Bu egemenlik, münakaşa
edildiği, paylaşıldığı zaman, devlet biter; yerine, bir vasal devlet gelebilir.
Şüphesiz ki, devletler
arasında eşit hukuk ve karşılıklı saygı çerçevesi içinde alışverişler, anlaşmalar olur; ama, bir
karşılıklı bağımlılıktan bahsedilemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli konuklar;
Türkiye'nin Gümrük Birliğine katılma
talebini, biz, ciddiyetle üzerinde durulacak, müzakere edilecek bir hayatî konu olarak görüyoruz
ve Yüce Meclisin, bu katılma talebini, inceden inceye, tarih, ilim ve ülke gerçekleri huzurunda
müzakere etmesini istiyoruz.
Birinci olarak; Türkiye'nin, Ortak Pazar adıyla bilinen Avrupa Birliğine üye olarak katılması
ve sözde bunu hazırlayacağı söylenen Gümrük Birliğine katılma talebi, halen meri Anayasaya aykırı
oİduğu gibi, ondan önce yürürlükte bulunmuş olan anayasalara ve millî mücadele belgelerine
de apaçık aykırıdır;
Sivas ve Erzurum Kongreleri kararlarına, Birinci Meclisin kararlarına da aykırıdır;
özellikle, bağımsızlık prensibine, millî hâkimiyet esasına aykırıdır; milliyetçilik, halkçılık ve
devletçilik gibi Anayasa ilkelerine de aykırı olduğu açıktır ve Avrupa Topluluğu hukukuna aykırı
olan ilkelerin terki gerekmektedir.
Bu tenakuzun da inceden inceye müzakere edilmesi gerekmektedir.
İkinci olarak; Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği hedefleri, Türk Milletine, tarafsız ve dürüst
bir biçimde anlatılamamıştır; bu konuda, ilmî, tarafsız araştırmalar yapılamamıştır.
Türkiye'nin,
Avrupa Topluluğu isimli, farklı bir medeniyet ve kültür dünyasındaki kayıpları ve kazançları araştırılmamış;
geçiş dönemi ve katılım halinde, problemlerin nasıl çözüleceği, Türk toplumunun ya-
- 2 7 -
T.B.M.M. B:103 23.4.1995 0:1
nında bulunan ilim adamlarından meydana getirilmiş enstitüler ve akademiler tarafından incelenmek
lazım gelirken, hiç, tutarlı ve bütüncül hazırlık yapılmamış; kamuoyunun, Avrupa Topluluğuna
katılma yanlısı sektörler, gruplar ve lobiler tarafından aldatılmasına göz yumulmuştur.
Üçüncü olarak; sonradan adını Avrupa Topluluğu olarak değiştiren bir siyasî Avrupa Birliği
olarak karşımızda bulunan AET ile 1963 yılında yapılan sözleşmenin şartları tepeden tırnağa değişmiş
durumdadır. Türkiye ve Türk Halkı, bu topluluğu, ekonomik bir organizasyon olarak tanıdı;
ancak, aradan geçen yıllar sonucunda, karşımızda, parasıyla, parlamentosuyla, hukukuyla üniversal
bir devlet, bir imparatorluk belirmektedir. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasındaki
antlaşma, hukukî hata sebebiyle, sakat olarak doğmuştur ve yeni bir sözleşmeye ihtiyaç vardır.
Dördüncü olarak;
Avrupa Ekonomik Topluluğu, daha sonra, bir Avrupa medeniyeti topluluğu
ve birliği, Türkiye'de, sadece bir ekonomik olay olarak görülmüş ve halk yanıltılmıştır. Hâlâ da,
Avrupa Topluluğunun bu medeniyet ve siyaset boyutu gözardı edilmektedir ve Avrupa Topluluğuna
katılmanın, devletimizi bir vasal devlet haline getirme, kültür ve medeniyetimizi ise Avrupa medeniyetinin
antropolojik bir kalıntısı haline getirme ciddî ve kaçınılmaz tehlikesi bulunmaktadır.
Konuya, sekter bir yaklaşımla, sektör, hatta, firma bazından yaklaşmak, olaya, Türkiye'nin,
Türkiye Cumhuriyetinin varlık ve bekası açısından bakmamak son derece tehlikeli olmaktadır. Diğer
taraftan, Batı'da, bazen Türkiye'nin aleyhine sonuçlar doğuracak siyasî ve dinî hürriyetleri kullanma
imkânının var olabilmesi, bazı çevrelerin, Avrupa Birliğine katılmanın hiçbir mahzur taşımadığı
kanaatine varmasına sebep olmaktadır.
Beşinci olarak; Türkiye'nin Gümrük Birliğine müracaatı, Avrupa Topluluğu üyesi olmanın bir
yolu olarak gösterilmektedir, ki, tehlikeli bir yanlıştır. Aksine, Türkiye, Gümrük Birliğine dahil
olarak Avrupa Birliği Topluluğuna katıldığı takdirde, Avrupa Topluluğu karar mekanizmalarında
hiç olmazsa bir azınlık hakkına sahip olabilecekti; ama, Gümrük Birliğine katılmakla, Avrupa Topluluğunun
vereceği tüm kararlara uyma mükellefiyetini de sırtlanmış olacaktır. Böylece, Avrupa,
İskandinav, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinden sonra Avrupa'nın en dış halkasına Türkiye'yi oturtmakla,
Türkiye'yi Avrupa mukadderatının dışına atmakta; ama, Türkiye'nin tüm avantajlarından
yararlanma imkânına kavuşmaktadır.
Altıncı olarak; Türkiye, bir İslam ülkesi olması ve Kafkasya ve Türk devletlerine yakınlığı sebebiyle,
Batı için, İslam Dünyasına açılışın köprü başı durumundadır. Gümrük Birliği ve Avrupa
Topluluğu hayalleri nedeniyle bu dünyayla ilişkilerimiz, Avrupa'yla uyumlu olma mecburiyetiyle
çok ciddî şekilde sınırlandırılmış ve değişmiş olacaktır. Bu durumda, Türkiye, komşularıyla, Türk
Dünyasıyla, İslam Dünyasıyla topluluklar oluşturma şansını yitirecektir.
Yedinci olarak;
Avrupa Birliğine katılan Türkiye, ekonomik bakımdan zarara uğrarken, asıl
yıkıcı tehlike kültür ve siyaset alanında görülecek; Türkiye, kaderini, resmen, Avrupa'ya bağlamış
bir vasal devlet haline gelecek; Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet kültürü, Avrupa kültürünün bir
alt şubesi haline gelecek, muhtemelen millî kültürümüz, bir ölü kültür haline gelecektir.
Bize göre, Avrupa Birliği macerası Türkiye'nin intiharı olacaktır.
Bu müracaatlar yapılırken,
konu, Mecliste enine boyuna tartışılmalıydı; varlık ve bekası üzerinde, bize göre, ölümcül etkiler
yapacak bu girişim için referandum yapılmalıydı. Bu hak, maalesef, halktan ve Meclisten esirgenmiştir.
Millî Hakimiyet Bayramınızı kutlarken, konunun yeniden müzakere edilmesini, parti genel
başkanlarımızdan özellikle istirham ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. ( MP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
•'. - 2 8 -
T.B.M.M. B:103 23.4.1995 O.l
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Edibali.
23 Nisan 1995
Millet Partisi genel başkanı Aykut Edibali'nin TRT televizyonlarından da canlı yayınlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi konuşması
Selâm ve saygılar sunarım.